miştir. kongreler sistemi, ikincisi ise Erzu- lü kesimini yönlendirecek öğeleri de içinde taşıyor.”” Daha açık bir ifa- de ile köylüler bu sefer de onlardan yana gözükebiliyorlar. Ege'de de kongreler yapıldı. Te- keli ve İlkin'e göre bu dağdağalı mücadele yıllarında Anadolu'da “iki kongre sistemi'” gündeme gel Birincisi Batı Anadolu rum ve Sivas kongrelerinin oluştur- duğu sistem. Sonra sonra işin açık- çası biri diğerini yiyor. “Özellikle de Büyük Millet Meclisi hüküme- tinin toplanmasından sonra, Ege kongreleri yoluyla oluşturulan di- reniş örgütleri, Ankara'da oluşan yeni merkezin otoritesine bağlı ha- le geleceklerdir”” diye yazıyor Teke- li ve İlkin. Hemen, bir sonraki adım ise Kuvayı Milliye'nin fiili olarak lağvıdır. Geride kalan son bir iş ise acılar ve özveriler üzerinde kurulan her yeni rejimin kaçınılmaz görevidir: Cumhuriyet rejimi de doğal olarak kendi tarihini yazacaktır... Tekeli ve İlkin'in bu kitabı Cum- huriyet'in kuruluşundan 66 yıl son- ra olaylara bir başka açıdan ve da- ha nesnel bakmak isteyenler için çok önemli bir kaynak Cem İLHAN Bir belgenin öyküsü 41 K urtuluş Savaşı'nın bir sivil toplum örgütlenmes: 2'a rak gelişim biçiminin yakından ta- nınması gerekir”” diyor Tekeli ve İl- kin. “Peki ama bugüne kadar ne- den bu yönde araştırmalar ihmal edilmiştir?”” sorusu geliyor günde- me o zaman da. Onların bu soruva iki nesnel cevapları var. Birincisi, şimdiye kadar Kurtuluş Savaşı'nın Yazısmaların yer aldığı defterin kapağı öyküsünün tarihçiler tarafından ağırlıklı olarak Mustafa Kemal'in eylemleri ekseninde incelenmiş ol- ması. Bir diğeri ise o günlerin olay- larını açıklavacak belgelerin hemen hepsinin Büyük Millet Meclisi hü- kümeti tarafından alınan bir karar- la yakılmış olması... 22 Haziran 1920; Yunan taarruzu başlıyor. 29 Ağustos'ta ise Uşak düşmüştür. Bunun üzerine, tüm ev- raklar Afyonkarahisar'a nakledili- yor ve işte orada ““Yakın” emri... Neden? Niçin? Böylesi bir karar salt güvenlik gerekçesi ile mi alını- yor? Yoksa o dönemin siyasi mü- cadele ortamı içerisinde bu yakma emrinin daha başka anlamları da var mı? Bu soruların cevabı ise şimdi- lik belirsiz. Ama... Bu evrakın yakılması es- nasında orada hazır bulunan, Heyet-i Merkeziye'nin kâtipliği gö- revini yapan Cavit Bey'in içinde telgraf, şifreli telgraf ve düz yazı- lar bulunan bir defteri koltuğunun altına saklayarak yanmaktan kur- tarmış olmasına bakınca; işte o za- man bu yakma işleminin salt bir gü- venlik önlemi olabileceği savı hayli zayıflıyor, doğrusu. Sonra, çok sonra Ankara'da İş Bankası'nda görevli olarak çalışan Cavit Bey, bu defteri o zamanların Heyet-i Merkeziye Reisi İbrahim (Tahtakılıç) Bey'e veriyor. Ama o, ne bu defteri değerlendiriyor, ne de zaten anılarını yazmaya yanaşıyor. ““İbrahim Bey... Harbiye öğren- cilerinin kafasında şu soru açık kal- maktadır. *Harp olurken halk ne yapmaktaydı?' Bu soruyu sizin ha- tıratınız cevaplayacaktır.”” Bu sözlerin sahibi Mareşal Fevzi Çakmak. Çok kişi, onun gibi İbra- hib Bey'e anılarını yazması için 1s- rar ediyor. Fakat, nafile! İbrahim Bey, anılarını mezara kadar sakla- yacaktır. : Ölümünden sonra İbrahim Bey'in beş oğlu, defterin saklanması v? tarihe mal edilmesi görevini ikinci oğlu Ahmet Tahtakılıç'a bırakırlar. Ve işte böylece, son olarak defter 1982 yılında İlhan Tekeli ve Selim İlkin'e ulaştırılır: “Ege'deki Sivil Direnişsten Kurtuluş Savaşı'na Ge- çerken Uşak Heyet-i Merkeziyesi ve İbrahim (Tahtakılıc) Bey''adlı kitap bu savede ortaya çıkacaktır.