20 Mart 1939 Tarihli Her Ay Dergisi Sayfa 70

20 Mart 1939 tarihli Her Ay Dergisi Sayfa 70
Metin içeriği (otomatik olarak oluşturulmuştur)

70 Her Ay İşte nihayet felsefi buhran, hakikat buhranı, bir termino- loji buhranına dayanıp kalıyor. Çünkü her sistem kelimeler- den, tabirlerden ve ıstılahlardan mürekkeptir. Biz henüz bu tabirler üstünde anlaşamıyoruz. Nietzsche buna Valery'den çok evvel dikkat etmişti. La Gaya Scienza'sının 102 nci sahife- sinden tercüme ediyorum: «Bir şey var ki beni çok zahmete sokmuştur ve fasılasız ra- hatsız etmekten hali kalmıyor: Eşyanın isimlerini öğrnmenin, onların ne olduklarını bilmekten daha ehemmiyetli bir iş ol- duğunu anlamak. Bir şeyin ismi, şöhreti, görünüşü, ehemmi- yeti, mutad vezni ve ölçüsü - ki haddi zatında o şeylerin üstü- ne ekseriya ruhlarına, hatta satıhlarına bile yabancı bir elbise gibi atılmış bir hata, indi bir vasıftır - nesilden nesile bu za- vahire beslenen itimat yüzünden dolayı bağlanır, âdeta onun ayni, kendi vücudu olur; iptidai zavahir hemen daima esas ol- makla, esas tesiri bulmakla nihayetlenir. Hangi çılgın onun aslını ve zarfını göstererek esas zannedilen bu âlemi, «realite» dedikleri bu âlemi yıkmak hayaline kapılır! Şunu da unutmı- yalım: Yavaş yavaş yeni «şeyler» yaratmak için yeni takdir- ler ve ihtimaller, yeni isimler yaratmak kâfidir!» Başka bir yerde de: «Her söz bir hurafedir» diyor. Marcel Proust da, realiteye itibari bir bilgi izafe eden ze- kânın şeriki cürmü olan lisan için: «<Hissettiklerimize onlardan o kadar ayrı bir ifade verir ki, diyor, pek az zaman sonra bu ifadeyi realite olarak kabul ederiz.» (La psychographie de M. Proust P. Ch. Blondel. S. 33). ” ç Bazı filozofların ve şairlerin kenarını çizip geçtikleri ve 'Shakespeare'i «Kelimeler, kelimeler, keleimeler...» diye söy- leten bu kelime, mana ve mefhum davası benim küçüktenberi düşünce kâbuslarımdan biri olmuştur. İlk önce ihtilâf nerededir? Sistemlerle hayat arasında mı? Evet: sistem sabit, hayat kımıldanışlı ve değişiktir. Onu bir sistemin içine kapamak, bir yazımda da söylediğim gibi, akan bir suyu avucun içinde hapsetmeye benzer; ki hakikat diye elimizde avucumuzda kalan şey o akan suyun bütün hızı, bü- MTA Fm m 1 Ga Eri

Bu sayıdan diğer sayfalar: